25 Temmuz 2009 Cumartesi

Üniversite Tercihi Sanatı

ÖSS puanları ve sıralamaları açıklandıktan sonra sıra tercih listesini oluşturmaya gelir. Bu listeyi oluşturmak bence bir sanattır, çünkü hem çekici olan tercihleri hem de gerçekçi olan tercihleri estetik bir şekilde kombine etmek gereklidir ki sonuç istendik olabilsin. ÖYS zamanından hatırlarım, o zamanlar öğrenciler tam anlamıyla hayatlarının kumarını oynuyorlardı. Ortada ne puan ne de sıralama varken çocuklardan geleceklerinin kolonunu doldurmalarını istiyorlardı. Seneler geçti, sınav sistemi değişti, tercih yapma dönemi bir şans oyunu olmaktan çıkarıldı. Ama yine de bu işi yapmadan önce bazı şeylere dikkat etmek gerekiyor tabii ki.

Birinci konu, öğrenci üniversite mi seçecek meslek mi seçecek sorunudur. Etiket değeri yüksek olan üniversiteler, güncel koşullarda en geçersiz olan bölümlerinden mezun olan öğrencilere bile referans oldukları için bölüm farketmez ne de olsa X mezunu olucam, mezun olunca sırtım yere gelmez düşüncesiyle yüksek puanlarla öğrenci almaya devam ederler. İyi bir üniversitenin kötü bir bölümü mü, kötü bir üniversitenin iyi bir bölümü mü?

Yaptığım gözlemlere göre ismi çok da duyulmadık taşra üniversitelerinde çok değerli hocalar önemli uluslararası çalışmalara imza atıyorlar. Ayrıca marka değeri olmayan üniversitelerin gerçekten iyi eğitim veren bölümlerinden kendinizi yetiştirerek mezun olursanız (sonuçta üniversitede okumak sadece derslere girip çıkmaktan ibaret değildir. Bilimsel gelişmeleri, konferansları vb. bir çok şeyi takip etmek, en az bir yabancı dili sular seller gibi bilmek de kendinizi yetiştirmeye girer.), girişken bir kişiliğiniz de varsa zaten kendi kapınızı kendiniz açarsınız. Önünüze tabii ki diğer marka değeri yüksek olan üniversitelerin mezunlarına göre daha çok engel çıkacaktır, ama siz büyük ihtimal "ne oldum delisi" olmayan bir mezun olacağınız için önünüze çıkacak engellerle savaşmak için de daha fazla stratejiniz olacaktır. Ayrıca unutmamak gerekir ki zoru başarmak daha çok haz verir.

İkinci konu, ben illa ki şu mesleği okuyacağım diye karar verdiniz. Peki bu mesleğin hangi üniversitede daha iyi kazandırıldığını, hangi yaklaşımla eğitim verildiğini tercih listenizi yapmadan önce araştırıyor musunuz? Özellikle sosyal bilimlerle ilgili bölümler ağırlıklı olmakla beraber fen bilimleri bölümlerinde de ekol farklılıkları, uzmanlık alanları farklılıkları vardır. Kendi okuduğum bölümden bir örnek vererek ne demek istediğimi biraz daha açıklamak istiyorum. Psikoloji bölüme girerken tek bildiğim 3. sınıfta psikopatoloji dersinin olduğu ve dersin isminin bana çekici geldiğiydi. İlerleyen yıllarda farkettim ki psikoloji çok geniş bir uzay gibi. Hangi ekol baskınsa bir bakmışsınız ki o ekolün kalıbından çıkmışsınız. Yani demek istiyorum ki her üniversite kendi benimsediği ekole göre psikolog yetiştiriyordu. Mesela Hacettepe Üniversitesi Psikoloji bölümü tam anlamıyla bilişsel-davranışçı ekolünün sadık izleyicisiyken, İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümü neredeyse psikodinamik-ya da psikoanalitik- yaklaşımın bir tekeliydi. Ayrıca bölümler arasındaki gizli çekişmelerin bir çoğunu mezun olana kadar anlamanın imkanı bile yok. Bu (genelde ekol farklılıklarından kaynaklanan) çekişmeleri ancak ne kadar başarılı bir öğrenci olursanız olun sırf X üniversitesinden mezun olduğunuz diye Y üniversitesinde yüksek lisansa kabul almadığınızda üzülerek idrak edebilirsiniz. Kısacası ekol farklılıklarını üniversite tercihi yaparken göz önünde bulundurmanızda fayda var.

Üçüncü Konu Öğrenim dili seçimi: Düz mantık şudur, bi bölüm ingilizceyse o bölüm iyidir. Bu düz mantık çok yanlıştır. ilk ve ortaöğretim geçmişinizde sağlam bir İngilizce alt yapısı almadıysanız, üniversitelerde verilen 1 senelik hazırlıkla mesleki derinliği kazanacak İngilizce öğrenmeniz gerçek dışı bir beklentidir. Bu durumu da dengeleyebilmek için hocalar ya derslerin bir kısmını türkçe anlatır, ya da değerlendirme soruları genelde derin bilgi, analiz-sentez yeteneği ölçmeyen çoktan seçmeli sorular olur. 4 sene sonunda İngilizce bir bölümden mezun olursunuz ama aktif olarak mesleğinizde bu dili konuşamazsınız. Tercüme yaparsınız, okuma yaparsınız ancak bir dili biliyorum demek bunların yanında yazma-konuşma becerilerini de gerektirdiği için aslında hep eksiksinizdir.

Bazı durumlarda da tam tersi durum söz konusudur. Eğitim programı o kadar İngilizcedir ki, öğrenciler 4 sene boyunca Türkiye'deki literatürden uzak, türkçe mesleki terimlerden habersiz olarak okurlar. Mezun olduklarında eğer Türkiye'de kalmayı seçmişlerse mesleki hayatlarına garip bir dille devam ederler: genelde bu Boğaziçili ya da ODTÜlü türkçesi olarak bilinir. Hiç unutmam, bir kere yine psikoloji ile ilgili bir eğitime gitmiştim, 2 eğitmen de terimleri hep İngilizce söylüyorlardı. Ben de dayanamayıp, kusura bakmayın ama bu salondaki herkes sizin kullandığınız terimleri anlamayabilir, ayrıca Türkiye'de Türkçe Psikoloji alanında, para ödeyerek, uzmanlaşmayla ilgili bir eğitim alıyoruz. Lütfen kullandığınız dili türkçeleştirin demiştim de haklısınız cevabını almıştım. Benim tavsiyem şudur ki bölümünüzün içeriğini en iyi nasıl kavrayacaksanız eğitiminizi o dille alın. İngilizce özellikle literatür takibi yüzünden kazanılması zorunlu bir dil. Eğer İngilizce bölüme giremezseniz üzülmeyin, kendinizi dışarıdan destekleyin, kurslara gidin. İngilizce bir bölümdeyseniz, arada Türkçe Makale Okuyun. Eğer yabancı dille eğitim yapan bir liseden mezun olmuşsanız, Türkçe bölümlerde okursanız sınıf arkadaşlarınıza göre hep bir adım önde olursunuz bu avantajı kullanın.

Dördüncü Konu: Tez meselesi. Bazı bölümlerde bitirme tezi varken, bazılarında bitirme projesi bile yoktur. Her zaman için tez yazmadan bitirilen bölüm daha az acı çektirir, ancak eğer yüksek lisans yapmayı düşünen bir insansanız lisans bitirme tezinizi yazarken çektiğiniz sıkıntılar size avantaj sağlar. Bu yüzden bölüm bitirme koşullarını, sınıf geçmek için gereken not ortalamasını da mutlaka araştırarak farklı üniversiteleri bunlara göre karşılaştırın.

Son olarak değinmek istediğim konu da mesleğinizin içeriğini iyi araştırın. Halen lisede okurken büyük çoğunluk iktisat veya işletme okumak isterdi ve kimse ne iktisatçının ne de işletmecinin ne yaptığını bilirdi. Her matematik bölümü mezununu öğretmen olur her iktisatçı bankacı olur gibi genellemeler yapılırdı. Artık biliyoruz ki diplomada yazan ünvan iş dünyasında - tıp, hukuk vb. spesifik alanlar dışında- çok da bağlayıcı olmuyor. Bu nedenle bölüm seçerken geniş hareket alanı sunabilecek bölümler tercih etmek de gelecekte avantaj sağlayabilir.

Okuduğunuz üzere üniversite tercihi yapmak sadece yüzdelik dilimim şu üniversitenin şu bölümüne tutuyor, madem onu yazayım demekten çok daha fazlasını dikkate almanızı gerektiriyor. Yukarıda değindiğim konular dışında şehir seçimi, üniversitenin politik duruşu, üniversite ve bölümün kurumsal kültürü, burs olanakları, yurt dışı bağlantıları gibi daha bir çok konu var detaylı bir şekilde sorgulanması gereken.

Sonuç olarak tavsiyem, tercihlerinizi teslim etmeden önce mutlaka yazdığınız bölümlerin internet sitelerine girip, akademisyenlerin öz geçmişlerine, yaptıkları çalışmalara, ders programlarına, mezuniyet koşullarına bakın. Mümkünse o bölümlerden kısa bir zaman önce mezun olmuş kişilerle tanışın, onların deneyimlerinden fikir alın (halen o bölümlerde öğrenci olanlarla çok objektif davranamayacakları için mezunlarla konuşmakta fayda var). Sizi tatmin edebilecek, mesleğinizi size sevdirebilecek üniversiteleri tercih edin. Etiketlere takılmayın, çerçevenin dışına çıkmak için cesaretli olun. Araştırmacı olun, tercih etmeyi düşündüğünüz bölüm ve üniversiteler size ne kadar uygun bunu keşfetmeye çalışın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder