31 Ekim 2009 Cumartesi

Vygotsky'e göre Oyun: Kurallı Oyun ve Kuralların Gelişim Süreci

Çeşitli araştırmacılar, yaptıkları çalışmalar sonucunda hayali bir durum içeren oyunun kurallı oyun olduğu sonucuna varmışlardır. Herhangi bir formdaki oyunun dâhilindeki hayali bir durum kendi içinde davranış kurallarını zaten barındırır, her ne kadar bu kurallar önceden oluşturulup ortaya açıkça konmamış olsa da. Günlük yaşamda çocuğun farkına varmadığı şeyler hayali durum içersinde kural bir davranış haline gelir. Hayali bir davranış içeren bir oyun varsa bu durum sırasında ortaya çıkan kurallar da var demektir. Hayali bir durum dâhilinde çocuğun kuralsız davranabileceği nosyonu yanlıştır. Bununla beraber araştırmalar göstermiştir ki kurallı oyun olarak adlandırılan oyunlar da özlerinde hayali bir durum barındırırlar. Her hayali durum davranış kuralları içerdiği gibi her kurallı oyun da hayali bir durum içerir (Ör. Satranç oyunu kurallı bir oyundur. Bununla beraber hayali durumlar da içerir, mesela atın piyonu yiyebilmesi gibi.)Açık hayali durum ve örtük kurallı oyundan, açık kurallı oyun ve örtük hayali duruma geçiş çocuk oyununun gelişimini çerçevelendirir.

Hayali bir durumun yaratılması çocuğun durumsal sınırlılıklardan kurtulmasının ilk göstergesidir. Oyun sırasında çocuk gerçek bir durum içinde yabancılaşmış anlam doğrultusunda eyleme geçer. Bununla beraber, oyun kendi içinde bir ikilem taşır. Oyun esnasında çocuk, oyun haz almakla bağlantılı olduğu için, hem yapmak istediği şeyi yapar hem de kendini kuralların emri altına sokarak isteklerinden vazgeçmeyi ve böylece kurallara uyarak dürtüsel eylemlerde bulunmayı bırakmayı öğrenir. Oyun çocuk üzerinde mevcut dürtülere karşı davranması için sürekli bir talep yaratır. Çocuğun kendi üzerinde kontrol sağlaması (öz-kontrol) oyun sırasında ortaya çıkar. Oyunda bulunan ve hemen elde edilmek istenen çekici şeylere karşı koyduğunda çocuk maksimum irade gücünü gözler önüne sermiş olur.

Bir kurala boyun eğmek ve hemen doyurulmak istenen bir dürtüye karşı koymak çocuğun oyundan maksimum oranda doyum almasını sağlar. Oyunun temel özelliklerinden biri de bir kuralın bir arzuya dönüşmesidir. Kural bu durumda dürtülere üstünlük sağlar çünkü oyun sırasındaki en güçlü dürtü haline dönüşür. Böyle bir kural, içsel bir kuraldır, kendine hâkim olma ve hür irade ile ilgilidir. Çocuğun uymak zorunda olduğu fiziksel bir kanun değildir. Kısacası, oyun çocuğa yeni arzu modelleri sunar. Çocuklara, kurgusal “ben”leri, oyun içindeki kurgusal rolleri ve oyunun kendi kuralları ile bağlantı kurarak arzulamasını öğretir. Böylece oyun, çocuğun gelecekte gerçek eylemlerin ve ahlakın temel seviyesini teşkil edecek kazanımlar elde etmesini sağlar.

* Bu yazı Vygotsky'e göre oyun yazı dizisinin üçüncü yazısıdır.

**Dizinin 1. yazısının başlığına tıklayarak ulaşabileceğiniz makalenin ilgili bölümünün özet çevirisidir.

*** Tüm görüşler Vygotsky'e aittir.

**** Fotoğraflar benim tarafımdan 2008 yılı sonunda Tona, Catalunya'da gerçekleştirilen bir oyun panayırı sırasında çekilmiştir.

22 Ekim 2009 Perşembe

Vygotsky'e göre Oyun: Nesne ve Anlam


Üç yaşın altındaki çocuklar için hayali durumlar içeren oyundan bahsetmek mümkün değildir. Çünkü bu yaş grubundaki çocukların davranışlarını hareketin oluşturduğu durum belirler. Küçük yaştaki çocuklar her eylemlerinde durumsal sınırlılıklar doğrultusunda davranma eğilimi gösterirler. Yani dış çevrede algıladıkları gerçekliğe göre hareket ederler. Üç yaşından sonra çocuklar dışsal görsel gerçeklikler doğrultusundansa bilişsel olarak hareket etmeyi öğrenirler. Bu öğrenme sürecinde de çocuklar dışsal nesnelerin sağladığı teşviklerdense içsel eğilimlerine ve güdülerine güvenmeye başlarlar.
Çocuk üzerindeki durumsal sınırlılıkların kökeni erken çocukluk döneminin önemli bir özelliği olan farkındalıkta yatar: algı ve güdünün birleşiminde. Bu yaşlardaki çocuk için her algı, etkinlik için bir uyarandır. Çocuğun farkındalığı o kadar yapılandırılmıştır ki, çocuk kendini içinde bulduğu durumla sınırlandırılmıştır.
Ancak oyun sırasında, nesneler belirleyici güçlerini kaybederler. Çocuk bir şey görür ancak gördüğü şeye nazaran farklı hareket eder. Bu durum da çocuğun gördüğü nesnel gerçeklikten bağımsız olarak davranmaya başladığına işaret eder. Hayali bir durum içersindeki eylem çocuğa, yalnızca bir nesnenin mevcut algısı ya da onu o an etkileyen durum doğrultusunda değil, içinde bulunduğu durumun anlamını da düşünerek davranışlarını yönlendirmesini öğretir. Çok küçük yaşlardaki çocuklar için anlamsal alan ile görsel alanı ayrıştırmak imkânsızdır. Çünkü görülen şey ile anlam arasında çok homojen bir kaynaşma mevcuttur.
Anlam alanı ile görsel alanı arasındaki ilk ayrışma okul öncesi yaşlarda gerçekleşir. Oyun sırasında düşünce nesnelerden ayrılır ve hareket nesnelerdense fikirlerden kaynaklanır: bir parça tahta bir bebek yerine geçerken, bir sopa oyun sırasında ata dönüşür. Kurallara uygun eylem, nesnelerin kendisi tarafından değil, düşünceler tarafından belirlenmeye başlar. Bu çocuğun gerçek, somut, mevcut durum ile olan ilişkisinin tersine döndürülmesidir ki bunun tam anlamının küçümsenmesi zordur. Çocuk bu tersine döndürmeyi bir anda yapmaz çünkü çocuk için nesneden düşünceyi (nesnenin kelime anlamını) ayırmak çok zordur.
Bir nesne (mesela bir sopa), atın anlamını gerçek bir attan ayırmak için bir dayanak olarak kullanıldığı zaman oyun, bu doğrultura bir geçiş aşaması sağlar. Çocuğun zayıf olduğu nokta şudur: bir at hayal edebilmesi için “sopa şeklinde at” ı dayanak olarak kullanma yoluyla eylemini tanımlamaya ihtiyaç duyar.
İnsan algısına özgü özelliklerden biri de gerçek nesne algısı olarak adlandırılır ki bu da insanın sadece renkleri ve şekilleri değil nesnenin anlamını da algılamasıdır (Ör. Trafik ışığının yuvarlak ve kırmızı olduğunu algılamanın yanında dur anlamına geldiğini de algılarız). Öyleyse insan algısının yapısını bir kesir (oran) ile göstermek mümkündür. Böyle bir oranda nesne pay, anlamsa payda olarak yer alacaktır (nesne/anlam). Bu oran, insan algısının izole edilmiş algılardansa genellenmiş algılardan oluştuğu düşüncesini sembolize eder. Çocuk için nesne/anlam oranında nesne baskındır ve anlam ikincil olarak gelir. At anlamını gerçek attan ayrıştırmak için sopanın destek sağlayıcı olduğu can alıcı noktada bu oran tersine döner ve anlam baskınlaşır, oran anlam/nesne olarak değişir.
Goethe’nin ortaya attığı oyun sırasında bir çocuk için herhangi bir şeyin herhangi bir şey haline dönüşebileceği fikri yanlıştır. Sembolleri bilinçli olarak kullanabilen yetişkinler için bu önerme doğru olabilir. Ancak serbest yer değiştirme yeterliliği olmayan çocuk içi bir kartpostal at olamaz, at olarak kullanabileceği bir sopa gerekir çünkü çocuğun hareketi oyundur, sembolleştirme değil. Sembol bir işarettir, ancak sopa bir atın işareti gibi fonksiyon göstermez. Çocuk nesnelerin özelliklerini korur ancak anlamlarını değiştirir. Oyun sırasında bu anlam odak noktası olur ve nesneler baskın durumdan ikincil duruma geçer.
Sopa “at”ın anlamını gerçek attan ayrıştırmak için bir dayanak haline dönüştüğünde, çocuk bir nesnenin diğer bir nesneyi semantik olarak etkilemesini sağlamış olur. Dayanak olarak kullanabileceği bir nesne bulmadan çocuk anlamı nesneden veya nesneyi anlamdan ayrıştıramaz. Anlam transferi, çocuğun bir kelimeyi bir nesnenin özelliği olarak kabul etmesi yoluyla gerçekleşir, çocuk kelimeyi görmez ancak kelimenin tayin ettiği nesneyi görür. Oyun sırasında çocuk, bir nesneden anlamı ayırma yeteneğini kendiliğinden, ne yaptığının farkında olmadan kullanır. Oyun aracılığıyla çocuk kavram veya nesnelerin işlevsel tanımlarına erişir ve kelimeler bir nesnenin parçası haline gelir.



* Bu yazı Vygotsky'e göre oyun yazı dizisinin ikinci yazısıdır.
**Dizinin 1. yazısının başlığına tıklayarak ulaşabileceğiniz makalenin Action and Meaning in Play isimli bölümün özet çevirisidir.
*** Tüm görüşler Vygotsky'e aittir.
**** Fotoğraf benim tarafımdan 2008 yılı sonunda Tona, Catalunya'da gerçekleştirilen bir oyun panayırı sırasında çekilmiştir. Bu fotoğrafta, Sopanın at olarak kullanılmasını anımsatan bir örnek görebiliriz. Çocuklar sopayı olta olarak kullanarak tahta balıkları tutmaya çalışıyorlar...

5 Ekim 2009 Pazartesi

Vygotsky'e göre Oyun: Giriş

Sosyal yapılandırmacı yaklaşıma göre oyun kavramsal anlamları yapılandırmanın yoğun bir sürecidir. Bu yaklaşımın öncüsü olan kuramcı, Vygotsky, oyunun sadece çocuklara zevk veren bir eğlence eylemi olarak tanımlanmasına iki nedenle karşı çıkar: Birinci neden, çocuklara daha büyük haz veren eylemlerin var olması (Ör: emzik emmek), ikinci neden ise bazı oyunların hiç de haz vermeyen sonuçlar doğurması (Ör: Futbol maçı yapan takımlardan kaybeden takım üyesi için bu oyun çok da fazla haz vermemiştir.) olarak gösterilebilir.


Piaget gibi gelişimi bilişsel gelişim dönemleriyleriyle açıklayan kuramcıların aksine Vygotsky, bir gelişimsel dönemden diğerine nasıl geçildiğinin anlaşılabilmesi için çocukların ihtiyaçlarına ve onları harekete geçiren (motive eden) itici güçlerin incelenmesi gerektiğini savunur. Çünkü bu kuramcıya göre her ilerleme motivasyondaki ve itici güçlerdeki belirgin değişimlerle doğrudan bağlantılıdır. İşte bu değişimler, ihtiyaçların olgunlaşması oyunun ele alınışı açısından da önemlidir. Bunun nedeni de oyun sırasında çocuğun belirli bazı ihtiyaçlarını gideriyor olmasıdır.

Erken yaşlardaki çocuklar ihtiyaçlarını bir an önce giderme eğilimi gösterirler (dürtüsel davranış eğilimi denilebilir). Vygotsky, bu hemen giderilmek istenen ihtiyaçların okul yıllarında gelişim göstermemesi halinde oyun davranışının ortaya çıkmayacağına inanır. Bunun nedeni de gerçekleştirilemeyecek eğilimlerin yaşanmaya başlandığı noktada oyunun keşfedilmesidir.


Mesela yukarıdaki fotoğrafta, mutfakta oynayan bir kız çocuğu görüyorsunuz. Kız çocuğunun oynadığı oyunu dikkatlice incelersek büyük ihtimalle içindeki yemek yapma isteğininin veya çay-kahve servisi yapma isteğinin motivasyon nedeni olduğunu görebiliriz. Yaşı itibariyle ateşe yaklaşması engellenen bu çocuk, muhtemelen evde ocağın yanına yaklaştırılmıyordur ve de çay-kahve gibi sıcak içeceklere dokunulmasına izin verilmiyordur. Bu sebeplerle de çocuk içindeki bu yemek pişirme-sıcak yiyecek/içecek yapma isteğini kurduğu oyun aracılığıyla gideriyor diyebiliriz.

Okul öncesi yaşların başlarında bir an önce doyurulmayı bekleyen istekler ortaya çıktığında ve bu istekleri hemen doyurma eğilimi kalıcı bir hal aldığında çocuğun davranışı değişir. İsteklerin yarattığı gerilimi çözmek için okul öncesi yaştaki çocuk hayali ve ilüzyonel bir dünyaya girer. Bu hayali dünyada gerçekleşmesi mümkün olmayan istekler gerçekleştirilir. Oyun sırasında çocuk, normal şartlar altında elde edemeyeceği isteklere ulaşabileceği hayali bir durum yaratır. Bununla birlikte, oyunun doyurulamayan tüm istekler sonucunda ortaya çıkacağını söylemek de doğru olmaz. Oyun, çocuğun tekil ve anlık ihtiyaçlarından kaynaklanmaz, geçici, dürtüsel durumların itici gücüyle ortaya çıkmaz (Ör: Ali, Ahmet'i yeşil bir küple oynarken görüp, bu küpü elde etmeye çalışırken yaptığı davranış Vygotsky'nin oyun tanımına girmez.). Oyun, genel kavramlarla ilgili olarak ortaya çıkan ihtiyaçlarla ilgilidir (Ör: araba kullanmak isteyen bir çocuk spesifik olarak bir arabayı değil genel olarak tüm arabaları kullanmak istediğinde bu isteğine erişmek için hayali dünyasında araba kullanarak bunu oyununda sergileyecektir. Bu durum Vygotsky'e göre oyundur.)


Yukarıda belirtilen temel görüşten yola çıkarak Vygotsky oyunla ilgili önceki görüşleri üç açıdan yetersiz görür:

1) Oyunu sembol olarak kabul eden görüş, oyunu gerçekleri genelleyen bir işaret sistemi olarak ele alma tehlikesine düşer. Bu eğilimdeki görüş doğrultusunda, Vygotsky, çocukların işaretleri yazamayan ancak işlemler içinde onları kullanabilen cebircilere benzetir.

2) Bilişsel süreçlerin önemini vurgulayan görüşler çocuğun eylemlerinin altında yatan motivasyonu ve bu eylemlerin koşullarını göz ardı eder.

3) Sosyal yapılandırmacı yaklaşımın öncesindeki görüşlerin oyunun sonraki gelişim aşamalarındaki rolünü anlamamıza katkı sağlamamaktadır.


* Bu post bir Vygotsky'e göre Oyun yazı dizisinin ilk yazısıdır.
** Verilen örnekler (ki bunlar bana aittir) haricinde diğer tüm fikirler Vygotsky'e aittir. Kaynak olarak kullanılan makalenin İngilizce versiyonuna yazının başlığına tıklayarak ulaşabilirsiniz (Makalenin The Role of Play in Development alt başlığı özetlenerek tercüme edilmiştir.)
***Fotoğraflar benim tarafımdan Poble Espanyol'daki Oyun Panayırı'nda çekilmiştir.