3 Aralık 2012 Pazartesi

"Üniform"asız Eğitim

Milli Eğitim Bakanlığı yine önceliklerini şaşırmış günler geçiriyor olmalı ki okullarda üniformasız eğitime geçiş haberleri yine gündemde hatırı sayılı yer tutmaya başladı. Türk Eğitim-Sen bu konuda çok güzel bir yazı yayımlamış. Henüz okumadıysanız bu yazıyı bitirdikten sonra orayı okumanızı tavsiye ederim. İki yazıda fazlasıyla ortak nokta bulacağınıza emin olabilirsiniz. Benim anlamadığım eğitimden anlayan işin erbabı sayılan uzmanlar aksi görüş bildirirken Milli Eğitim'in serbest kıyafette bu kadar ısrarcı olması. "Tek tip insan yetiştirmek istemiyoruz." samimiyetsizliğiyle kendine taraf bulmaya çalışan Milli Eğitim, tek tipliğin üniformadan değil eğitim programlarından, her şeyi bıraktım bakanlığın kendi isminden başladığını göz ardı ederek eğitimde reforma temelden değil yüzeyden başlıyor. Ne de olsa canım Türkiyem'de insanlar önce dış görüşüne, kıyafete, markaya önem verir...

Hem üniformalı hem de üniformasız eğitimde deneyimi olan biri olarak şüphesiz ki hala üniforma mecburiyeti olan bir okulda okuyor olan bir çocuk olsaydım bu habere uçardım, çünkü sanırdım ki serbest kıyafet gerçekten "özgür iradem ile karar verme"me izin verecek. O yaşlarda serbest kıyafet-okul üniforması ikileminin satır aralarını değerlendirecek bir görüşe sahip olmak gerçekten zor. Bir okulda öğretmen olsaydım kesinlikle münazara konusu olarak seçerdim bu konuyu.

"Okullarda Serbest Kıyafete Hayır" kampanyasının savunucularının en çok vurguladığı şey Zengin-Fakir uçurumunun daha açık olarak görülebilir hale geleceği ve çocukların bundan olumsuz etkileneceği. Bence durum zengin-fakir ayrımından daha derin. Çocuklar 4 yaşlarından itibaren dış görünüşle alakalı farklılıkları net bir şekilde algılayabilirler ve oyun arkadaşlarını çoğu zaman fiziksel olarak daha çekici gelen çocuklardan seçme eğilimi gösterirler. O kadar küçük yaşlarda çoğu çocuğa kendi kıyafetlerini seçme özgürlüğü verilmediğini düşünürsek ailelerin çocukları üzerinden kendi ideolojilerini, ekonomik statülerini yansıtma ve bazen yarışmaya kadar varan bir hırsa dönüştüğünü görebiliriz. 

Ergenlik döneminde ise durum biraz değişir. Bu sefer de ergenler kimliklerini öncelikle dış görünüşleriyle yansıtmaya çalışır. Böylece kendi gibi olan akranlarıyla birbirlerini daha kolay tanımlayabilir, akran gruplarına daha kolay girebilir ya da dış görüşünü, kıyafetleri, tarzı farklı olduğu için hiç bir grupta kendine yer bulamayabilir. Yalnızlığa mahkum edilebilir. 

Zamanında sizin okulun üniforması nasıldı diye sorsalar cevabım şu olurdu: Lacoste gömlek, georg hogh ayakkabı veya buffalo bot, Barbour Mont, Burlington Çorap. Şimdi farkettim sadece erkeklerin pantolonlarının ve kızların eteklerinin markası belli değilmiş. Bu üniformaya uymayan kesim marjinal ya da alternatif olarak adlandırılırdı. Ama aslında onlarında ortak bir noktası vardı: Altı kalın renkli postallar. Yine herkes birbirinin hangi gruptan olduğunu bilirdi ama sonuçta kimse standart üniforma giyenle dalga geçmezdi. "Parası ancak standarta yeten sistem içinde dokunulmazdı". Kıyafet haricinde özellikle saç rengim yüzünden lise yıllarında okul yönetiminde aşağılanmaya maruz kalmış biriydim. Savunmam ise gayet yasaldı: "Okul kıyafet yönetmeliğini okudum, saç boyamak yasak yazmıyor" dediğimde "yönetmelikte okula iç çamaşırı giymeniz zorunlu diye de yazmıyor ama siz giyip geliyorsunuz". Oysa ki okul sahte platin rengi sarışınlarla doluydu ama "nedense" benim kırmızı saçlarımla uğraşılıyordu... Okul kıyafetinde sıkı yönetim devrinden de geçtim: bir ara baklavalı çoraplılar törenlerden toplanırdı, gömleğimin eteği dışarıda diye evime disiplin kağıdı gittiğini de bilirim. Lise sondayken allahtan  sadece üç renkli konverslerimle "aaa ayakkabılarını tek tek giydin sandık" diyen öğretmenlerimin eğlenceli yorumlarıyla karşılaştım sadece... İnsan böyle despot ve tutarsız üniforma politikaları güden bir okuldan 6 senesini geçirince sanır ki serbest kıyafeti destekler. Ben de öyle sanırdım. Taa ki lise 3'te üniformasız eğitim veren 3 farklı amerikan okulunda bir akademik yıl geçirene kadar.

İlk gittiğim okulda tenefüslerde burka denilen renkli çarşaf giymiş kız öğrencileri gördüğümde ortamda kendimi ne kadar garip hissettiğimden mi başlayayım yoksa gangsta modası  takip eden grubu gördükçe kendimi ne kadar az güvende hissettiğimden mi bilemiyorum. Onlarca kültürü okulda aynı anda görmeye zaten hiç alışık olmayan bünyemde rengarenk kıyafet cümbüşünde kendime yer bulmayı geçtim, kıyafet kodlarını çözene kadar baya bir kafa yormam gerekti. Sonra okulum değişti, şehir merkezinin gettolaşmış okulundan beni banliyölerin daha ciks tabir edilen bir okuluna gönderdiklerinde ne yalan söyleyeyim biraz rahatlamıştım. Çünkü burada neredeyse tek tip bir şekilde ya gap giyiyordu, ya abercrombie & fitch. Öğrenciler arasındaki en büyük fark sporcuların takımlarına özgü montlarla okula gelmesiydi... Ama işler Columbine Lisesi trajedisinden sonra biraz değişti. Okuldaki tüm siyah pardesülü ekip birden şüpheli duruma düştüler. Normalde sessiz sakin kendi halinde takıldıkları için fazla göze batmayan bu ekip birden derslerden çıkarılarak ifadeleri alınmaya başlandı. Normalde paranoya seviyesi yüksek olan Amerikan toplumunda sırf siyah pardesü giyiyorlar diye suçlanmaya başladılar. Serbest kıyafet konusunda ise benim dikkatimi çeken bir başka nokta da her eyaletin kendine göre bir "serbest"lik mantığı olmasıydı. Mesela güney eyaletlerinde (alabama, teksas vb.) ırkçı bayrağı kıyafetlerinde taşıyan çocuklar okulllardan uzaklaştırma alabilirken, benim sınıfımda bir çocuk okula her gün o bayrağı kemer tokası halinde aksesuar olarak okulda kullanıyordu ve bir kere bile uyarıldığını sanmıyorum. Oysa ki ben üzerimde Universal Studios'dan aldığım bir t-shirt'de belli belirsiz görünen bir alkol markası ismi var diye uyarı aldığımı hatırlarım. Uyarı aldığımda o yazan ismin bir alkol markası olduğunu öğrendiğimi söylememe gerek yok sanırım. Bir de okul sabahlarını hiç sevmezdim. Bulunduğum ülkenin kültürü gereği aynı kıyafeti üst üste iki gün giymek mümkün olmazdı, ve her sabah bugün ne giysem acaba diye vakit harcamak zorunda kalırdım. Sırf bu yüzden güne yarım saat az uykuyla başlamak bazı günler bünyemi zorlamadı değil. 

Serbest kıyafetli okul yılı bitip eski liseme geri döndüğümde sarı gömleğim ve gri okul eteğime hiç sövmedim. Sadece okul eteğinin kendiliğinden mini olması biraz sıkıntıydı...

90lı yıllarda yaşadığım bu olaylarda o dönemde gençlik hala daha vicdanlıydı ve şimdiki kadar kapitalist değildi gibime geliyor. Bunu geçtim günümüz Türkiyesinde o kadar çok kutuplaşma var ki... Kaç öğretmen, öğrenci hatta veli okul koridorlarında gezen askısız büstiyer mini şortlu ya da renkli çarşaf giyen kızlar, kurtlar vadisinden fırlamışcasına janti takım elbise giymiş ya da bermuda şortuyla ders yapan erkek öğrenci görmeye, sarı-kırmızı-yeşil renklerini kombinlemiş bir kıyafet görmeye hazır? 

Serbest kıyafet gelirse veliler belki okul üniformalarına para yatırmaktan kurtulacak ama kıyafetin aslında bir nevi bir koruma kalkanı olduğunu da kötü örnekler aracılığıyla anlayacaklar... Bırakın çocuklar üniversite yaşına geldiklerinde "oh be kurtulduk şu üniformadan" desinler. O zamana kadar da siz çocukların kıyafetleriyle değil eğitim müfredatının içeriğindeki "robotlaştırma" "asimile etme" söylemlerinde reform yapın... Ve lütfen her şeyden önce samimi olun!